Emeklilik nedir?
- Deniz Metin
- 13 Eki 2023
- 4 dakikada okunur
Emeklilik, insan ömrünün sonbahar yaprakları gibi, yavaş yavaş yerine düşen anıların, yılların ve emeklerin bir araya getirdiği bir tablodur. Bu tablo, her bir fırça darbesiyle oluşturulmuş, zamanın ve yaşanmışlıkların derin izlerini taşır. Emekli, bu sanat eserinin yaratıcısıdır; yasaların çizdiği sınırlar içinde, yıllarca süren bir çalışma hayatının ardından, kendisine düzenli bir gelir sağlanarak, hayatın bu yeni dönemine adım atan kişi olarak kabul edilir.
Emekli kelimesi, farklı dillerde çeşitli anlamlar taşır. İngilizce'de 'retired' olarak bilinir ve 'geri çekilmek' anlamına gelirken, İspanyolca'da 'Jubilado' terimi 'sevinç' ya da 'kutlama' anlamına gelen 'júbilo' kelimesinden türemiştir. Ancak belki de en anlamlı tanımını dilimiz Türkçe'de bulabiliriz. 'Emekli' kelimesi, 'emek' kökünden türetilmiş ve 'emeği olan, emeği geçen' anlamına gelmektedir. Daha önceki yazılarımı okuyanlar bilirler, bir kelimenin etimolojisi, o toplumun konuya olan bakış açısını da belirler. İspanyollar emekliliği bir kutlama olarak görürken, İngilizler iş hayatından çekilme olarak algılamaktadırlar. Bizler ise, emekliliği yıllarca emek vermiş olan insanlara duyduğumuz saygıdan dolayı 'emeği olan kişi' olarak tanımlarız.
Emekliliğin tarihi kökleri, insanlık tarihi kadar eskidir. İlk çağlardan itibaren toplumlar, yaşlı veya engelli bireylerin iş yükünü paylaşarak onlara destek olmuşlardır. Ancak, bu tür bir dayanışma genellikle aile içinde sınırlı kalmıştır. Devlet düzeyinde ise, Romalılar döneminde emekli askerler için benzer bir sistem denenmiş, fakat geniş çaplı bir başarıya ulaşamamıştır. Sanayi Devrimi'ne kadar, bu tür sistemler sınırlı kapsamda uygulanmış ve ancak insanlar tarımsal toplumdan sanayi toplumuna geçtikten sonra değişen ihtiyaçlar neticesinde yaygınlaşmıştır. 20. yüzyılın başlarına gelindiğinde, Avrupa'da modern anlamda ilk emeklilik düzenlemeleri ortaya çıkmıştır. Türkiye'de ise, Osmanlı'nın son dönemlerinden Cumhuriyet'in ilk yıllarına kadar farklı oluşumlar yaşanmış olsa da; genel uygulama 1946 yılında kabul edilen 4792 sayılı İşçi Sigortaları Kurumu Kanunu ile yasal bir zemine kavuşmuştur.
Emeklilik, aslında bir tür görev paylaşımıdır; fakat bu paylaşımın olabilmesi için, görevi devralacak olanın yeterli güce sahip, görevi bırakanın ise artık o işi yapamayacak durumda olması gerekmektedir. Hüseyin Amca ve Emine Teyze'nin yaşları ilerlemiş, tarlasını işlemeye güçleri yetmez hale gelmiştir. Bu kritik dönemde, yeni evlenen en küçük oğulları Mehmet, ayrı bir yuva kurmak yerine, anne ve babasının yanında kalmayı ve onların bakımını üstlenmeyi tercih etmiştir. Ancak, eskiden babası ile birlikte ektiği tarlaları artık tek başına ekmesi gerekecektir. Tabii ki tarlaların tümünü işleyemeyeceği için, sadece bir kısmını ekmeye başlar. Elde edilecek mahsulün geliriyle hem kendi geçimini sağlar, hem de anne ve babasının ihtiyaçlarını karşılar. Mehmet'in çocukları büyüyünce, artık tarlaların neredeyse tamamını işlemeye başlarlar ve hasılat da doğru orantılı olarak artar. Fakat Mehmet 50 yaşına yaklaşınca, 'Artık ben de dinlenmeliyim,' der ve tarla işlerini oğlu Yusuf'a devreder. Ancak unutulmamalı ki, Hüseyin Amca ve Emine Teyze hayattayken bu durum gerçekleşmektedir. Yusuf, babasıyla birlikte geniş tarlaları işleyebilirken, şimdi sadece bir kısmını işleyebilmektedir. Hasılat da doğal olarak azalmıştır; çünkü artık çalışan sayısı, çalışmayanların sayısından azdır. Bu durum, Yusuf'un eline geçen geliri azaltacak ve aile ekonomisi bundan olumsuz olarak etkilenecek yani fakirleşme gerçekleşecektir. Bu hikaye, emekliliğin karmaşıklığını ve erken yaşta emekli olmanın toplam gelire etkisini anlamamıza yardımcı olacak bir örnektir. Yaşlılarımız tabii ki başımızın tacıdır; Allah onlara uzun ömürler versin.
Makro düzeyde düşündüğümüzde, insanlar gelecekte emekli olabilmek için çalışırken, sosyal güvenlik primi öderler. Bu primlerin bir kısmı işveren tarafından, bir kısmı ise çalışan tarafından karşılanır. Bu ödemeler, bir yandan insanların sağlık hizmetlerinden faydalanabilmelerini sağlarken, diğer yandan da çalışamayacakları bir yaşa geldiklerinde düzenli bir gelir elde etmelerini mümkün kılar. Ancak burada dikkate alınması gereken önemli bir faktör, sosyal güvenlik sisteminin sürdürülebilir olabilmesi için toplanan primlerin, yapılan harcamalardan fazla olması gerektiğidir. Örneğin, güncel brüt asgari ücret 13.414 TL ve bu ücretin %20'si olan 2.682,80 TL uzun dönem primi, yani emekli maaşı için her ay bir asgari ücretli çalışanın maaşından kesilir. Bu tutar, net asgari ücretin %23,5'ine denk gelmektedir. Bu durumda, bir kişinin asgari ücret düzeyinde emekli maaşı alabilmesi için, biriken primler ve faiz getirileri dahil olmak üzere, tahmini emekli aylığı alma süresinin en az üç katı kadar süreyle çalışması gerekmektedir. Ortalama yaşam süresinin yaklaşık olarak 75 ve çalışma hayatına başlama yaşının ise 20 düşürsek; 55 yıllık bir sürenin yaklaşık 40 yılını çalışılıp, 15 yılında emekli maaşı ile geçinilmesi gerekecektir. Politik sebeplerle yapılan erken emeklilik düzenlemeleri, ileride büyük sorunlara yol açabilir. Mevcut emeklilik sistemini saadet zincirine benzetebiliriz, alttan yeni katılımlar ile beslendiği için bugün sistem ilerleyebilmekte, fakat ileri de nüfus artış hızının düşmesine bağlı olarak genç nüfusun azalması sonrasında bu sistemin devam etme şansı bulunmamaktadır. Hatta şu anda bile, emekli maaşlarının düşük olmasının nedenlerinden bir tanesi olarak sayabiliriz bu durumu.
Sosyal devletler, gelir dağılımındaki eşitsizlikleri azaltmak için emekli aylıklarına çeşitli destekler sağlar; ülkemizde en düşük emekli maaşlarına verilen ek yardımlar bunlara bir örnektir. Ancak, bu tür desteklerin sadece kısa vadeli çözümler olmaması, aynı zamanda uzun vadeli planlarla desteklenmesi gerekmektedir. Çünkü bu tür yardımlar, kayıt dışı çalışmayı teşvik edebilecek riskler taşımaktadır. Örneğin, farklı prim ödeme süreleri ve miktarlarına sahip iki kişi, devlet desteği sonrasında aynı emekli maaşını alıyorsa, bu durum adaletsizlik yaratabilir ve bu durumu gören aktif çalışanları kayıt dışına yönlendirebilir. Bu kısım yanlış anlaşılmamalı, devletin emekli aylıklarına sağladığı destekler elbette ki önemlidir ve devam etmelidir. Ancak, bu desteklerin eşit bir şekilde dağıtılması, yani en düşük emekli maaşına ne kadar destek sağlanıyorsa en yüksek emekli maaşına da aynı oranda destek verilmesi, daha adaletli bir sistem oluşturacaktır
Emeklilik, yalnızca insan toplumuna özgü bir olgudur. Doğada 'emekli' bir aslan ya da fil göremezsiniz; çünkü doğada çalışmamak, yani avlanmamak, hayatta kalamamak anlamına gelir. İşte bu noktada, emekli olan insanları, yıllarca emek vermiş oldukları halde, açlığa ya da sosyal yardımlara mahkûm etmemeliyiz. Dün alınan yanlış kararların yükü, bu insanların omuzlarına yüklenemez. Günümüzde, devlet desteğiyle bile, en düşük emekli maaşı asgari ücretin yalnızca %65'ine tekabül etmektedir. Bu oran, açlık sınırının neredeyse yarısına denk gelmektedir. Dolayısıyla, her ikisi de emekli olan ve en düşük emekli aylığını alan bir çift, ancak açlık sınırında yaşayabilmektedir.
Sonuç olarak, emeklilik sadece bireyler için değil, toplumlar ve devletler için de karmaşık ve çok boyutlu bir konudur. Sürdürülebilir ve adil bir emeklilik sistemi için, geleceği gözeterek atılacak adımlar, yalnızca bugünü değil, yarını da şekillendirecektir.

Commenti